Hatırladıkça İç Burkan Garibanlık Anıları

"Sivas'ta üniversite 'de öğrenci iken, sabah fırından yeni çıkmış pide ekmeği alırdım. Ağzımız yana yana yerdik. Hemen ardından da, sokaktaki çeşmelerden birinden kana kana su içerdik. O pide midede hamur olur akşama kadar acıktırmazdı." diye örnek verebileceğim anılar.

Bir de hiç unutamadığım bir anı var. Gene Sivas. Cuma günü akşama doğru saatlerde, çarşıda boş boş geziyorum. Biraz daha zaman geçirip eve gideceğim. Babam pazartesi para gönderecek. Cebimde hiç para yok. Pazartesini nasıl edeceğimi düşünüyorum. Açım. Evde yiyecek bir şey yok. Bakkallara borç var. Bir şey alamıyorum. Hafta sonunu bir arkadaşa gidersem açlıktan ölmeyeceğimi planlıyorum. Babamın maddi durumu iyi değil. Çok zor okutuyor beni.
Derken hadi lan şu bankamatiğe bir daha bakayım diyorum. O ne! Babam pazartesi göndereceği parayı cuma günü göndermiş...
Bunu yazarken bile ağlamaklı oldum.
O umutsuzluğu, ardından da yaşanan sevinci tekrar hatırladım.
Açlıktan öleceğimi düşünmüştüm o zaman. Yaşamımı devam ettirmek için plan yapmıştım.
Vay be!

Rome Total War

çocukken, böyle a3 büyüklüğünde bir kağıt bulduğumda hemen avrupadan ortadoğuya kadar bir harita çizerdim. sonra renkli küçük kağıtları keser, üzerlerine harfler yazardım. t-türkiye, r-rusya, a-almanya gibi. saatlerce o harita üzerinde sıra tabanlı oyun oynardım. her sırada her ülke için bir asker eklerdim. sonra savaştırırdım. saatlerin nasıl geçtiğini hatırlamıyorum. sonra bir ara işi ilerletip, evde kimse yokken bu oyunu, evdeki garip şekilli halımız üzerinde oynamaya başladım. halı artık dünya haritam idi. (gerçi garip şekillerle `orta dünya` gibi ama) askeri birlikler de hazırdı. `mandallar`. renk renk, çeşit çeşit mandalların her birinin bir anlamı vardı. sonra bilgisayar çağına geçtik. ilk commodore 64'ümüzde bu tarz bir oyun bulamadım hiç. en iyi oyun `test drive` idi ama o da bana hiç tat vermiyordu. sonra atarici bir abi vardı mahallede. o zaman atari salonları yok tabi. binalarının merdiveni altında bir makina vardı. zili çalar, parayı verir, jeton alır yukarıdaki kargaları uzay gemimizle vururduk (oyunun adını hatırlamıyorum) o da hiç zevk vermezdi. sonra atari salonları mantar gibi kurulunca, bir sürü oyuna sardık. örümceklerden kaçıp japon çıplak kadınların resimlerini mi ortaya çıkarmak dersin, street fighter mi dersen her boku oynadım ama hiç birinden zevk almıyordum. daha sonra yıllar geçti, `age of empires` ile tanıştım, sevdim de. ardından `empire earth` çıktı. onu daha çok sevdim ama ikisi de içimdeki boşluğu doldurmadı. dolduramadı da. sonra 3-4 yıl kadar önce bir gün `rome total war` ile tanıştım. biraz oyunu öğrendim, sonra bir cumartesi öğlen 12:00 de başlayıp pazar gecesi 03:00 de yani tam 15 saat kesintisiz oynayarak bitirdim. o çocukluğumdan beri gelen özlemi dindirdi. şimdi her akşam ya da iki-üç günde bir açar, iki savaş yapar ya da bir-iki şehir alır bırakırım. hayatımda anlam ifade eden üç beş şeyden bir tanesidir.
(bkz: çocukluktan ukte olan oyuncaklar)

Türklere Ait Erotik Terimler

`kafaya odunu vurmak`tır efendim. şöyle ki, anadolunun bir köyünde, üniversite öğrencisi erman'ı arkadaşları çağırır.
- "akşam kına gecesine gidecez, sen de gel"
kına gecesine gidilir. kına gecesi yapılan evin damına çıkmadan önce yerden küçük taşlar toplanır.
- "napçaz olm bu taşları?"
- "sen topla hele. küçük olsunlar amma cevizden küçük nohuttan büyük"
dama çıkılır. damın penceresinden, yarı karanlıkta evin içinde oynayan kızlar görülür, kadınlar kollarından daire şeklinde birbirlerine kenetlenmişler iki adım sağa bir adım sola atmaktadırlar. köyün gençlerinden biri ölçer, biçer taşı aşağıda oynayan kızın omzuna kondurur. kız yukarı bakar, çocuk gülümser, kız gülümser. sıra erman'a gelir. erman bakar:
- "olm illa atmam mı lazım? niye atıcam bunu?
- "bak işte hangisi güzelse ona at, amma yengene atarsan kafanı kırarım"
- "lan hangisi yengem, hepsi birbirine benziyor burdan bakınca"
- "bak birine at işte"
- "rastgele atıyorum o zaman"
- "at at"
ilk atışta amcamın 120 kiloluk eşi, yani yengemi vurdum (o farketmedi ama) sonra 65 yaşındaki halamı vurdum (o da yukarı bakıp sövdü) sonra millet tavana bakmaya başlayınca kaçıştık.
aşağı inip karanlık ara sokağa dalınca arkadaşım dedi ki:
- "lan o gızı götürcem bizim ahırın arkaya, vuracam kafaya odunu, çökecem üstüne"
- "abi çok `romantik`sin"
- "hakkat la bizim eve gidek de `erotik` film izleyelim"
(bkz: based a true story)
belki dedem de 60 sene önce böyle idi. babam da odunu bırakıp muhtemelen nuri alço gibi gazoza ilaç atıyordu. evrimin 3.halkasındaki benden ne kadar erotizm bekleyebilirsiniz ki? zaman değişti. elektrik şoku veriyorum.

bir de şu var belki alakalıdır (bkz: çıkarmadan beş)