çocukken, böyle a3 büyüklüğünde bir kağıt bulduğumda hemen avrupadan ortadoğuya kadar bir harita çizerdim. sonra renkli küçük kağıtları keser, üzerlerine harfler yazardım. t-türkiye, r-rusya, a-almanya gibi. saatlerce o harita üzerinde sıra tabanlı oyun oynardım. her sırada her ülke için bir asker eklerdim. sonra savaştırırdım. saatlerin nasıl geçtiğini hatırlamıyorum. sonra bir ara işi ilerletip, evde kimse yokken bu oyunu, evdeki garip şekilli halımız üzerinde oynamaya başladım. halı artık dünya haritam idi. (gerçi garip şekillerle `orta dünya` gibi ama) askeri birlikler de hazırdı. `mandallar`. renk renk, çeşit çeşit mandalların her birinin bir anlamı vardı. sonra bilgisayar çağına geçtik. ilk commodore 64'ümüzde bu tarz bir oyun bulamadım hiç. en iyi oyun `test drive` idi ama o da bana hiç tat vermiyordu. sonra atarici bir abi vardı mahallede. o zaman atari salonları yok tabi. binalarının merdiveni altında bir makina vardı. zili çalar, parayı verir, jeton alır yukarıdaki kargaları uzay gemimizle vururduk (oyunun adını hatırlamıyorum) o da hiç zevk vermezdi. sonra atari salonları mantar gibi kurulunca, bir sürü oyuna sardık. örümceklerden kaçıp japon çıplak kadınların resimlerini mi ortaya çıkarmak dersin, street fighter mi dersen her boku oynadım ama hiç birinden zevk almıyordum. daha sonra yıllar geçti, `age of empires` ile tanıştım, sevdim de. ardından `empire earth` çıktı. onu daha çok sevdim ama ikisi de içimdeki boşluğu doldurmadı. dolduramadı da. sonra 3-4 yıl kadar önce bir gün `rome total war` ile tanıştım. biraz oyunu öğrendim, sonra bir cumartesi öğlen 12:00 de başlayıp pazar gecesi 03:00 de yani tam 15 saat kesintisiz oynayarak bitirdim. o çocukluğumdan beri gelen özlemi dindirdi. şimdi her akşam ya da iki-üç günde bir açar, iki savaş yapar ya da bir-iki şehir alır bırakırım. hayatımda anlam ifade eden üç beş şeyden bir tanesidir.
(bkz: çocukluktan ukte olan oyuncaklar)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder