İsteğe bağlı olarak ya da mecburiyetten kadın elbiseleri giyen erkektir.
İsteğe bağlı giyimi tercihler ile ilgilidir. (bkz: İçindeki kadının açığa çıkması)
Mecburiyet kısmına gelirsek. Meslek icabı erkek sanatçıların kadın elbiseleri giymesi en çok rastlanan örnek olmakla birlikte akla gelmeyecek bir şekilde köy ortamlarında bile bazen erkeklerin kadın elbiseleri giydikleri gözlenebilir.
Bir örnek ile pekiştirelim.
Köy yerinde 150 kiloluk montofon lakaplı bir teyze vardır. Bu teyzenin de +/- 10 kilo fark eden fiziken neredeyse kendisine benzeyen bir de oğlu vardır. Teyze bir gün hastalanır ve ineklerini sağamaz hale gelir. Oğlu inekleri sağmaya gider fakat hayvanlar kadının kokusuna alıştıkları için süt vermezler. Oğlun da aklına parlak bir fikir gelir. Annesinin eteğini ve yeleğini giyer, başına da annesinin başörtüsünü bağlar. İneğe arkadan yaklaşıp sağmaya başlar. İnekler teyzenin kokusunu aldıkları için süt verirler. Sağma işlemi bittikten sonra oğul, sitillerle (kovalarla) ahırdan çıkar. O sırada köylü iki üç kız:
"- Hatça anaaaa, sen hasta değel misin ne işin var dışarıda?" diye seslenirler.
Oğul kızlara döner ve o an film kopar. Tamamen insani ihtiyaçtan doğan bu durumu gel de köyün kızlarına anlat. Oğula kimi istedilerse vermediler zaten. Köy kızları da her gördüklerinde isminin arkasına "bacı" kelimesini eklemeyi unutmadılar. Oğul kızdı İstanbul'a geldi. İşin enteresan kısmı işyeri de karaköy'de elektrikçi. Son duyduğumuz köydeki kızların "Ismayıl Karaköy'e düşmüş" diye dedikodu ettikleri. Demek ki neymiş. Doğru zamanda, doğru yerde, doğru kıyafet ile olmak gerekiyormuş.
(Aile sırlarını deşifre ettiğim için umarım ailemden dışlanmam.)
İsteğe bağlı giyimi tercihler ile ilgilidir. (bkz: İçindeki kadının açığa çıkması)
Mecburiyet kısmına gelirsek. Meslek icabı erkek sanatçıların kadın elbiseleri giymesi en çok rastlanan örnek olmakla birlikte akla gelmeyecek bir şekilde köy ortamlarında bile bazen erkeklerin kadın elbiseleri giydikleri gözlenebilir.
Bir örnek ile pekiştirelim.
Köy yerinde 150 kiloluk montofon lakaplı bir teyze vardır. Bu teyzenin de +/- 10 kilo fark eden fiziken neredeyse kendisine benzeyen bir de oğlu vardır. Teyze bir gün hastalanır ve ineklerini sağamaz hale gelir. Oğlu inekleri sağmaya gider fakat hayvanlar kadının kokusuna alıştıkları için süt vermezler. Oğlun da aklına parlak bir fikir gelir. Annesinin eteğini ve yeleğini giyer, başına da annesinin başörtüsünü bağlar. İneğe arkadan yaklaşıp sağmaya başlar. İnekler teyzenin kokusunu aldıkları için süt verirler. Sağma işlemi bittikten sonra oğul, sitillerle (kovalarla) ahırdan çıkar. O sırada köylü iki üç kız:
"- Hatça anaaaa, sen hasta değel misin ne işin var dışarıda?" diye seslenirler.
Oğul kızlara döner ve o an film kopar. Tamamen insani ihtiyaçtan doğan bu durumu gel de köyün kızlarına anlat. Oğula kimi istedilerse vermediler zaten. Köy kızları da her gördüklerinde isminin arkasına "bacı" kelimesini eklemeyi unutmadılar. Oğul kızdı İstanbul'a geldi. İşin enteresan kısmı işyeri de karaköy'de elektrikçi. Son duyduğumuz köydeki kızların "Ismayıl Karaköy'e düşmüş" diye dedikodu ettikleri. Demek ki neymiş. Doğru zamanda, doğru yerde, doğru kıyafet ile olmak gerekiyormuş.
(Aile sırlarını deşifre ettiğim için umarım ailemden dışlanmam.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder